
YAĞMURLU İKLİMLERİN KADINI…
"Esintilerim" bir Lale Belkıs Sergisi. Lale
Belkıs'ın 17. Kişisel Sergisi. "Esintilerim" bir renk fırtınasıydı. Ve
inanıyorum, her çizginin, her fırça darbesinin bir şarkısı, bir öyküsü
olmalıydı. Kendimi işte o esintilere bırakmanın zamanıydı.
Bir kadın yürüyordu kumsal boyunca. Yalnızdı. Güneş vurmuştu gözlerinin içine.
Hüzün civa gibi akıyordu. Yalnızlığımı hissettiğim zamanlarda hüzün civa gibi
akardı zaten. Hiç durmadan akardı.
Yalnızlık.Yalnızlığın ayağımıza doladığı bağlardan sıyrılıyor gibiydi
kadın. Lila rengi bir bulut yığınına doğru koşuyordu...
Yıllar öncesinin şifresi çözülüyordu palyalçonun bakışlarında.
("Hoyrattır bu akşamüstleri daima,"der ya Dranas. Aynen öyle.)
Bir başka kadın vardı. Işıklar altında, sahnede. Hüzünlere gerili bir ağa
takılmıştı. Kirpiklerinin ucundan koparak, yanaklarının üzerine yuvarlanan göz
yaşını göstermemek adına usulca çevirdi başını.
Dedim ya, her tablonun bir şarkısı, öyküsü vardı… Biliyordum. Hissediyordum.
Gecenin sabaha aktığı saatlerdi. Alacakaranlık yırtıldı, yırtılacak. ("Bu
şarkı bizim, hep ikimizin... O geciken sevgimizin. Ümitlerin, hayallerin, anıların
şarkısı bu... Ne çabuk geçmiş ah o gençlik… Sanki hep kışmış gibi, hep
yağmurlu... Geçmiş, yaşanmış sevgimiz..")
O kırık gülümseyiş. Düşlerimin el değmemiş raflarında çoğalıyordu renkler.
Lale Belkıs o renkleri tuvaline geçirmişti...
Pıhtılaşmış bir kırıklık, ışıksız sabahlara
uyanıyordu.Köküne kadar gömülmüş, kara saplı bir bıçak olmalıydı özlem.
Yalnızlığın yer çekimsiz boyutlarındaydık.
Bir başka "liman şehri"ndeydim.
Som çivit mavisi bir gök. Camlar şikest olmuş, meyler dökülmüştü nicedir.
Pencerelerde tektük ışıklar.
İnsan ruhunu anlatmakta, yansıtmakta, yaşar kılmakta en usta virtüozlerden biriydi
Lale Belkıs.Her tablosunda bir başka duyguyu, çoşkuyu yaşıyordum...
"Sen ışık saçan güneşlerin çocuğu..bense yağmurlu iklimlerin kadını...
Yabancı olmalıyız... Yok mektubumu yere, son oldu diye atma... Yabancı olmalıyız.
ellerini bile tutamadan sevmek çok acı… Dokunmak istesem bile... Hayır, olamaz...
Sana bu son mektubum... Bakma bana öyle kadınca. Çevir başını görmemezlikten gel.
Sen güneşlerin çocuğu, bense yağmurlu iklimlerin kadını..."
Hiç kesiksiz çiseliyordu özlem. Duvarlarda koşuşan gölgeler vardı. Üşüyordum.
Titreyen mum ışıkları. Bir düşün içinde yürür gibiydim.
Darülbedayi Osmani sahnesinde bir modacı oturuyordu. Reddettiği erkek kimliğiyle
oturuyordu. Yanaklarında kalın bir fondöten. Yüzü tüller arasındaydı...
"Ne mektup bulur beni..ne bir sel getirir
seni…"
Nabzı atan, soluk alan, yaşayan tablolardı...
“Kapılar geçit vermiyor..."
Aydınlanmaya başlayan günün ince mavisini çekip almıştı Lale Belkıs bir başka
tablosu için.
Bu gönülçirkini düzende, en güzeli sunuyordu bize...
Lila rengi bulutlar yere inmişti çoktan. Bir kadın usulca o bulutlara doğru
yöneltmişti adımlarını. "Lale Belkıs'2003" imzalı bir tabloydu bu.
Diğerleri gibi görkemli, etkileyci, şık ve çok güzel.
"Siz benim, kendisi yokken, kendisini düşündüğüm, siz benim, yanımda
değilken, yanımda dolaştırdığım, gözlerini görmediğim halde, gözlerim
olmaksızın da görebildiğim, ilk ve son kadınsınız" diye mırıldanıyordu Esat
Mahmut Karakurt.
O kadın işte usulca o lila rengi bulutun içinde kaybolan kadın olmalıydı...
Amstrong'un aya ayak basışıyla birlikte tüketilen mehtap romantizmini yeniden
hatırlatıyordu tablolarıyla Lale Belkıs.
Her çizginin, her rengin bir şarkısı, öyküsü vardı. Olmalıydı.
"Tesadüf bu ya bir gün bir yerde..."
"Bırakma beni. Tut ellerimden. Tut, hiç bırakma. Düşerim sonra.
Muhtacım sana. Yazık değil mi. Bir gün ne kendim, ne gölgem kalacak..."
"Son ver küskünlüğe, bu böyle sürmez..ölüm gelirse geç kalmakta var..."
"Bırakma beni..şayet gidip de dönersen bir gün..."
"Nasıl anlatsam sana sevgimi..yanında bile hasretim ben sana..."
Sanat tarihimizde ne kadar önemli bir isimdir Lale Belkıs. Tiyatro, sinema, müzik,
resim sanatımıza katkılarından ötürü, unutulumaz, yadsınamaz bir değerdir.
Gerçek bir değer..!
İlk "Milli Manken"imizdir aynı zamanda.Öncü olmuştur..hiç bilinmeyen, bir
mesleği ülkemizde tanıtmıştır.
New York, Washington, Baltimor, Carleston, Miami, Hawai, Paris,
Roma, Brüksel, Münih, Frankfurt, Stutgart, Las Palmas, Casablanca da Türkiye'yi temsil
etti. Podyumlarda en şık giysileri taşıdı. Batıya açılan yüzlerimizden biriydi
hiç kuşkusuz. Bir dönem Dior’da çalıştı. Yineliyorum; kadınlarımıza meslek ve
estetiği bir sanat kolu olarak armağan etti.
Maurice Chevalier, Petite Piaf'ı dinlediğinde, "Bu kız tepeden tırnağa
şarkı" demiş. İnsan tepeden tırnağa nasıl bir şarkı ya da canlandırdığı
karaktere dönüşür derseniz. Yanıtım, Lale Belkıs olacaktır hemen. Sınır
tanımadan sonuna dek hissedip yaşamıştır şarkılarını, rollerini.Duyguların
resmini yapabilmiştir özgürce.
"Ölüm Tarlası", "Tarkan", "Çile", "Feride",
"Paprika", "Sezercik", "Sezercik Aslan Parçası",
"Kalbimin Efendisi", "Harun Reşit'in Gözdesi"ni kaç kez izlemiştim
sinemada, televizyonda. Her defasında hırçın, narsist, kıskanç, iddialı,
ihtiraslarına yenilmiş, alkol bağımlısı bir öteki kadın, kimi zaman sevdiği
erkeğin çocuklarına bakmak zorunda kalan bir üvey anneydi. Her filminde terk edilirdi
Lale Belkıs. Üçüncü şahıs olarak kalır, lanetlenir, hep gidici erkeklere
bağlanır, bedel öder, acı çekerdi. Sinema tarihimizde canlandırdığı her rol
üzerinde egemenlik kurabilmiş, çoktan unutulmazlar arasına girmiş bir karakter
yıldızıydı o.
"Bir Demet Menekşe"yi hatırlıyorum. Gözlerindeki o paramparça yeis,
kırgınlık ve terkedilmişlikle makyaj masasına geçip saçlarını fırçaladığı
sahneyi. Kuşkusuz, "Dağınık Yatak"ta yaşar kıldığı Tiraje, bir
aktristin varabileceği sayılı hesaplaşma noktalarından biriydi. Zirvede bir oyunculuk
sergilemişti yine.Mağrur, insanlara tepeden bakan, kentsoylu Tiraje...
1970 Antalya Film Festivalinde "Kalbimin Efendisi" filmindeki yeterli oyunuyla
en iyi yardımcı kadın oyuncu ödülüne değer bulunmuştu.
"Bu şarkı bizim..hep ikimizin..."
Burada bir noktaya değinmek istiyorum; "Kalbimin Efendisi", "Dağınık
Yatak", "Sezercik", "Bir Demet Menekşe" ve "Aşktan Da
Üstün" ile Lale Belkıs Türk Sinema Tarihi'ne geçmiştir… dece bu beş filmde
bile Lale Belkıs olağanüstü bir başarıyla, belleklerden silinmeyecek karakterler
yaratmıştır...
"Oysaki hakkım yoktu seni sevmeye..sen ışık saçan güneşlerin
çocuğu... Bense yağmurlu iklimlerin kadını..."
1960'ların hemen başında Lale Oraloğlu, Erol Keskin ile Evlilik Dolabı" adlı
oyunla tiyatroya başlamıştır Lale Belkıs. "Boeing Boeing”,”Borusunu
Öttüren”,”İkiz Kardeşim David”,”Becerikli Kadın”,”Sevgilime Göz Kulak
Ol”,”Dikkat Kahvenizde Sonsuz Var”,”Nükte,” ”Şen Sazın
Bülbülleri”,”Oscar”,”İstanbul Masalı”,”Çardaş Fürstin”,”Deli
Dolu” ile devam etmiştir tiyatro yaşamı...
'Şen Sazın Bülbülleri'nde gerçek bir sahne dehası olduğunu kanıtlamıştı
bence.Hele müzikalin o en güzel şarkısını söylerken : "
Bazen aç kaldım/Susuz dolaştım/Meteliğe bile muhtaçtım/Ama bir şey var yine de her
zaman/Alnım açık, başım dik dolaştım/ Bazen ağlayan, bazen çok gülen/ Acı ve
tatlı anılarıyla çok yaşamış bir kadınım ben.."
İşte şarkının, tam bu yeri, fotoğrafını asılıyordu sanki hayata. Bir gece Şan
Tiyatrosu’nda dinlemiştim bu şarkıyı.Bir gecede büyük, çok büyük bir tutkuyu,
hayanlığı yaşadım.Şarkılar benim içinde varolabilirdi..sanki yıldız
ışıltıları dökülüyordu hiç durmadan.Kim bilir, belki de dünya standartlarında
bir yorumcu ve aktrisin, Lale Belkıs’ın portresini sözcüklerle çizmeye ilk o gece
karar verdim..Dolu dizgin sanata adanmış bir yaşamı anlatmak.Sonunda Lale
Belkıs’ın alıp götüren güzelliği ve sanatçı kimliğiyle bir iç yolculuğa
çıktım.Başarıların, alkışların, renklerin, defilelerin, film karelerinin,
plakların, dublaj stüdyolarının, ödüllerin, plaketlerin, mısraların,
hatırlayışların, dehlizlerinden tek tek geçerek.
En güzel chanson’ları O söylemişti.Hiç değiştirmedi tarzını.Dudaklarında hep o
güzelim chanson’lar. Şarkı sözleri yazdı, besteler yaptı..dönemin ünlü
ismi-henüz ne Superstar, ne Diva olarak anılmıyordu-Ajda Pekkan’a rakip olarak
gösterildi...
"Kapılar birbir çıktı karşıma.Hepside kitliydi..açamadım.Açamadım.
Acılarla, anılarla kalakaldım... açamadım.
Kapılar geçit vermiyor..halimi soran olmuyor.
Günler gelip geçiyor bense hala yerimde.."
"Kapılar"ı söylüyordu kanatırcasına içimi.Bu şarkıyı ne zaman
dinlesem...
1970 yılında Playboy Gece Klübü’nde sahneye adımını
atmıştı.Gazino dünyası hep ters gelmişti o’na.Dinlenmesi için söylerdi
şarkılarını..eğlendirmek için değil.
"Ne var ki, ilk söylediğim şarkılardan ve chanson’lardan vazgeçemedim hiç
vazgeçemiyorum da.Brecht tarzı, nasıl derler tiatral müziği seviyorum galiba..."
Mevhire Beyat, Mediha Akarsu, Nebahat Candan’dan ilk figür derslerini almıştı
seneler önce..öğrenciyken.Sonra Hasan Kavruk ve Bahattin Odabaşı atölyelerinde devam
etti resme.Burhan Uygur ile bir yıl atölye çalışması yaptı...
Lale Belkıs’ı yazmak, anlatmak zordur..Yine sergiye döneyim...
16 Mart Pazar günü "ESİNTİLERİM" adlı resim sergisinin açılış
kokteylinde eşsiz güzellikteki resimlerini izlerken, itiraf edeyim bir renk ve duygu
sağanağı içindeydim.
Replikler, şarkılar taşıyordu tuvallerden ya da bana öyle geliyordu.Her tablonun
karşısında saatlerce kalabilirdim.Bambaşka dünyalar yolculuktu bu…sanatçının
uçsuz bucaksız gökboşluklarına eşit yaratıcılığının ürünleriydi…hele o
lila rengi tablo alıp bambaşka , tanımlayamayacağım, anlatamayacağım bir boyuta
götürmüştü beni.Ürpermiştim..kumsalda yokoluşa koşan kadın da..bir yangın
yerine dönen menekşeler de…derinliği olan, anlam yüklü tablolardı..bir
sanatçının coşkusu, heyecanları, umutları,
yalnızlıklarıydı.Çığlığıydı hiç kuşkusuz.
Uçuyordum sanki bir rüyada..bilmiyordum neredeydim..zaman ne..yalnız bu şarkı
çalıyordu...
Hayallerin, ümitlerin şarkısı bu."
O şarkılar... Lale Belkıs’ın şarkıları..beni yaşatan şarkılar.Şarkılarım.
"Ne çabuk geçmiş, ah bu gençlik."
Bir liman şehrindeydim. Lale Belkıs’ın anlattığı "Liman Şehri"
olmalıydı bu.
Hatıralarımda çoktan sonrasız hayata kavuşmuş bir şarkısını daha duyar gibi
oldum yeniden.Hüznü onunla sevmiş, yalnızlığın isini o şarkıyla yıkamasını
bilmiştim.Ben Lale Belkıs’I 1970 yılının o sıcak yaz akşamında, o şimdi bir
yangın yerine dönmüş yazlık sinemanın perdesinde ilk gördüğüm andan itibaren
“aşk gibi “sevdim...
Ben onun şarkıları, filmleriyle mutluydum.En sadık hayranlarından biriyim.
PINAR ÇEKİRGE
|