![]() |
Geçtiğimiz günlerde Türk pop tarihinden seçmeler yapan Bak Bir Varmış Bir Yokmuş adlı albümlerin üçüncüsü de yayınlandı. Odeon koleksiyonundan yapılan bu seçmelere adını veren şarkının sözlerini Fecri Ebcioğlu yazmıştı. İçlerindeki şarkıların bir bölümünde de onun imzası vardı. Naim Dilmener dostumuzun kitabının adının da Bak Bir Varmış Bir Yokmuş olduğunu hatırlayınca, bu ısrarın kökenlerine bir göz atmak şart oldu. Haydi bakalım binelim zaman makinesine ve geçmişe gidelim… Bir zamanlar bir Fecri Ebcioğlu varmış… Bak Bir Varmış Bir Yokmuş'un yaratıcısı FECRİ EBCİOĞLU SUNAR Cihangir sırtlarında bundan
neredeyse seksen yıl kadar (2 mart 1927) önce sabaha karşı bir çocuk doğdu. Babası
bu fecir zamanı doğan çocuğa Fecri adını vermeyi uygun gördü. Fecri'nin babası Seyfullah Ebcioğlu Harput
doğumluydu. 14 yaşında İstanbul'a geldi ve ilahiyat okumaya başladı. Kısa bir
Fecri, evin tek erkek
çocuğu olarak el bebek gül bebek büyüdü. Uçarı, yaramaz bir çocuktu. Yetişme dönemi
üzerine, Gramofon Plak tarafından yayınlanan "Fecri Ebcioğlu Sunar"
longplayinin arkasında, büyük ihtimalle kendi tarafından kaleme alınmış yazıda
mizahi bir dille aktarılan şu bilgiler bulunuyor: "İfadesine göre kendi
sesini ilk duymak bedbahtlığını ebesi tatmış ve kadıncağız meslekten çekilmiş.
Çok yaramazmış. Mahallede mektepte hem çok sever ve hem de çok kızarlarmış. İkinci
şarkısını sünnette söylemiş. Öylesine bağırmış ki rahmetli sünnetçisi O'nun şarkılarını
bir daha dinlememek için intihar etmiş. Okul yıllarında alfabesi futbol topuymuş,
bir de müzik dersleri. Fakat öğretmeni şarkı öğretirken O'nu sınıftan çıkarırmış.
Hayatı hiç ciddiye almamış." Cihangir Susam sokakta
oturan Ebcioğlu ailesi müziği seven bir aileydi. Nağmeler evlerinden hiç eksik
olmazdı. Anneleri ut çalar, şarkı söylerdi. Ege Bahçesi'nin yanındaki evlerinde
akşamları toplanılır, fasıl geçilirdi. Baba Seyfullah bey alafranga müziğin en
büyük düşmanıydı, bu nedenle eve radyo alınmadı uzun süre. Ama Ege Bahçesi'nde
çalınan dönemin yabancı parçaları Fecri'yi elbette aksi bir yönde etkiledi. Önce
eve alınmayan radyoyu taklitler yaparak odasında yaşatmaya çalıştı, sonra da pop
müzikle yakından ilgilenmeye başladı. Bir başka yerde çocukluk yıllarında müzikle
ilişkisi konusunda şunları söylüyor: "Filmlerde dinlediğim şarkıları, uydurma
bir lisanla arkadaşlarıma söyler, onlara yuttururdum."
[1]
Cihangir yılları Fecri Ebcioğlu'nun çocukluğu
ve ilk gençliği Cihangir'de geçer. İlkokulu Firuzağa'daki On ikinci İlkokul'da
okur. Dördüncü sınıftayken, üst kattaki sınıf penceresinde oturup ayaklarını dışarı
sarkıttı diye öğretmenleriyle arası açılır. Ortaokulu ise önce Taksim Ortaokulu'nda
sonra da aynı okulun devamı olarak Taksim Lisesi'nde okur. Gazanfer Özcan anlatıyor:
"Doğup büyüdüğüm ve hayatımın en güzel günlerini yaşadığım Cihangir'den söz
ederken çocukluk arkadaşım hatta yatakdaşım, hepinizin çok sevdiğini tahmin ettiğim
rahmetli Fecri Ebcioğlu'ndan söz etmeden geçemeyeceğim. Efendim, Fecrettin yani
mahallemizin değerli büyüklerinden Seyfullah amcanın oğlu Fecrettin... Yani tanıdığınız
ismiyle Fecri Ebcioğlu. Yanılmıyorsam Fecri benden iki yaş büyüktü. Annesi, babası
ve iki kız kardeşiyle sanki bizim ailemizin birer ferdiydi onlar. Özellikle Ramazan geceleri
Fecri'nin ailesi hatta sülâlesi yani dayısı, amcası, yengeleri, teyzeleri hep
bir araya gelir, özel geceler düzenlerdik. Rahmetli annem, teyzem uduyla, Fecri'nin
şu anda ismini hatırlayamadığım bir yakını kanunuyla, başka yakınları darbukası,
tefiyle gecelere renk katarlardı.
Ağabeyimin yaşı, Fecri'den
üç yaş benden beş yaş büyük olduğu için bu toplantılarda geç saatlere kadar bulunma
şansı bizden fazlaydı. Bu nedenle doğrusu ağabeyimi çok kıskanırdım Fecri ile
uyutulmak üzere yatırıldığımız yatakta ne hayaller kurardık. Ben, büyüyünce doktor
olmayı, Fecri ise dayısı Zeki Bey gibi sanatçı olmayı düşlerdi."
[2]
Aile Cihangir'den Cağaloğlu'na
taşınır. Fecri'nin naklini yaptırdığı İstanbul Erkek Lisesi'nin karşısında bulunan
bir evde birkaç yıl kirada oturulur. Sonra Piyer Loti Caddesi'nde eskiden Mehmet
Paşa'nın Konağı olan ev satın alınır. Kedi kaleci Fecri Fecri Ebcioğlu'nun top
tutkusu çocukluğıuna kadar uzanır. Futbolla ilgisi Muhafızgücü'nün kalecisi olan
dayısı vasitasıyla başlar. Babası izin vermediği için, ceza olarak kapatıldığı
bodrumun penceresinden kaçarak, Cihan(gir) Parkı'nda top oynamaktadır. Arkadaşları
"annen geliyor Fecri" diye bağırınca, en yakın ağacın tepesine çıkar.
Dayısından öykünüp Fecri de kaleciliğe merak sarar. Bu tutku babasıyla aralarını
bozar. Çünkü futbol her zaman derslerinin önüne geçmektedir. Zar zor liseyi bitirir.
Ailesinden gizli İzmir'e gidip Karşıyaka Spor Klübünde kalecilik yapar. Aile yazlarını Anadoluhisarı'ndaki
konaklarında geçirir. Ve o günlerin tanıklarından Ergun Sav anılarında onu "kedi
kaleci Fecri" olarak anar! 1950'li yıllarda "Küçüksu Plajı'nda yüzen,
Küçüksu'da (futbol, voleybol, basketbol) oynayan [Anadolu] Hisar gençleri"
onu böyle tanırlarmış: "Fecri kısa boyuna rağmen birinci sınıf bir kaleci.
Çayırda santrfor da oynardı. Cambaz gibiydi. Fantazi goller atardı." Ergun Sav'ın anılarında
bu dönemle ilgili hoş anektodlar da var. O yıllarda Fecri sadece
kalecilik yapmıyor, müzik tutkusunu da ortaya koyuyormuş: "Küçüksu Gazinosu'nda
bir piyano var. Akşamları Fecri başına geçer. Tangolar söyler. Küçük, tatlı bir
sesi var. Fakat uzattıkça uzatır. Onu piyanodan kaldırmak için rüşvet verirdik."
[3]
Futbolla ilişikisini,
yine kendi kaleminden aktarmaya devam edelim: "Fenerbahçe, Ordu takımı ve
hatta Milli takım kaleciliklerine seçilen bir futbolcuymuş. Tek zevkiymiş bu.
Hatta seyahatlere çıkarlarken arkadaşları şarkı söylememesini şart koşarlarmış.
Bir keresinde Fenerbahçe'nin bir seyahatine iştirak eden rahmetli spiker Muvakkar
Ekrem Talu, Haydarpaşa garında bir paket pamuk ısmarlamış ve arkadaşlar sorunca:
'Ne olur ne olmaz belki Fecri şarkıya başlar da kulaklarınız için size lazım olur…'
demiş." (LP Metni) Ergun Sav Fecri Ebcioğlu'nun
futbolculuk öyküsünü daha derli toplu anlatır: "Fecri, gerçekten çok iyi
bir kaleciydi. Genç yaşta Fenerbahçe'nin birinci takım kadrosuna girdi. Fakat
üç yıl yedekte bekledi. Çünkü: Önünde, Cihat Arman vardı. Sonra, askerlik yapmak
için Ankara'ya geldi. Muhafız Gücü'nün vazgeçilmez kalecisi oldu. Burada çok başarılı
oldu. Şöhret yaptı. Terhis olunca, İstanbul'a döndü. O zaman profesyonel bir kadro
kuran Adalet'e girdi. Sanırım üç yıl oynadı. O futbolu bırakmadı. Ama, futbol
onu bıraktı. Bir sezonun son maçında Galatasaray'la kritik bir maç oynadılar.
Son on dakikaya kadar 3-1 önde giden Adalet, Fecri'nin yediği üç hatalı golle
küme düştü. Fecri de kaleciliği bıraktı."
[4]
Amerikaya gidiş İş yaşamına nasıl başladığını
bir yazısında şöyle anlatır: "17 yaşında iken Babıali'ye girdim. Öz Fenerbahçe
dergisinin yazı işleri müdürüydüm. Halit Kıvanç'la da orada tanıştım. 1953 yılından
1956 yılına kadar Amerika'da havacılık yaptım. Akşamları ise disk jokey kurslarına
gidiyordum. Sonra yurduma döndüm ve disk jokey olarak çalışmaya başladım." Fecri Ebcioğlu 1950'li
yılların başında Yeşilköy Hava Limanı'nda çalışmaya başladı. Çalıştığı uçak şirketi
onu mesleki kurslara katılmas I için Amerika
Birleşik Devletleri'ne yolladı. Burada geçirdiği üç yılı, havacılık kurslarından
çok esas merakı olan müzikle iliişkilerini güçlendirmek için kullandığı görülüyor.
Örneğin ünlü şarkıcı Perry Como'nun kurslarına katılıp başarıyla tamamlamış. Bir
yazısında, "Ömrümde ilk defa Amerika'da takdimcilik yaptım. Televizyonda
1,5 saatlik bir programı tek başıma götürerek onların takdirini kazanmıştım,"
diye anlatır.
[5]
Uzunçalarının arkasına
yazdığı metinde ise Amerika öyküsünü şöyle özetler: "Evet hayatı hiç ciddiye
almazmış, ta ki ilk Amerika seyahatine kadar. Zira hava trafik uzmanı olabilmek
için Amerika'ya uçmuş. Yeni dünyayı baştan başa gezmiş. Hatta hava alanlarında
kurslar, üniversitelerde seminerler, imtihanlar… Fakat aklı hep sahne hayatındaymış.
New York'da disc-jockey ve TV kurslarına girmiş ve hep birincilikle kazanmış (kendisi
öyle söylüyor). Disk-cokeylik, Dick Clark, Perry Como ve Martin Block gibi şöhretlerle
çalışmalar yapmış. Bu süre içinde, her milletin şarkıları kendi lisanları ile
söylemelerinden çok etkilenmiş." Programına katıldığı Martin Block', daha
sonraları üvertür müziğini Fecri Ebcioğlu'na hediye etmiştir.
[6]
Müzik yazarlığı ve radyo programcılığı Fecri Ebcioğlu, Amerika'da
edindiği bu deneyimleri Türkiye'ye dönünce gazete yazılarında ve radyo programlarında
kullandı. 1950'li yılların sonunda
(1957-60) Yeni Sabah gazetesinin pazar ekinde Müzik Kulübü adlı bir köşe hazırladı.
Burada Türkiye'den ve dünyadan popüler müzik haberleri aktarıyor, solistler hakkında
yorumlar yapıyordu. Ayrıca okuyucu mektuplarına verilen kısa cevaplar, müzik bilmeceleri,
şarkı sözleri ve şarkı listeleri yer alıyordu: "Amerika'da 20 Şarkı"
ve bazan da "İstanbul'da 20 Şarkı." Köşede zaman zaman İstanbul'da ve
hatta Amerika yıllarında yaptığı röportajlar da yayınlanıyordu. Bunlar arasında
Andy Williams, Red Nichols, Tony Bennett, Miguel Amador ve Willis Conover ( Amerikanın
Sesi Radyosu programcısı) gilk gözümüze çarpanlar. Ebcioğlu, müzik köşesi yazarlığına
daha sonraki yıllarda Hürriyet gazetesinde devam etti. Radyo programcılığı da
aynı zyıllarda başladı. İstanbul Radyosu'nun1961 yılı programına baktığımızda
her Salı saat 17.00'den 18'e uzanan bir program karşımıza çıkar: "Çay Saati
Melodileri, Takdim eden Fecri Ebcioğlu". O yılların popüler müzik dergisi Melodi'de
bu programın hazırlanışı şöyle anlatılır: "Evvela Ebcioğlu
çalacağı plakları tesbit eder. Bu arada parçaları seçerken, aynı programda tatlı
sesini duyduğumuz Özgül Bayazıt ile hiç ihtilafa düşmezlermiş. Özgül, 'Fecri'nin
zevkine itimadım büyüktür,' derken 'Münakaşa etmeye da fırsat bırakmıyor ki,'
diye takılmadan duramıyor. Fecri ise 'Programlarının daha renkli Fecri Ebcioğlu'na hangi
şarkıları meşhur ettiğini sorunca şu cevabı alıyorlar: "Zannediyorum ki epeyce
şarkının bizde sevilmesine sebep olmuşumdur. Zaten bazı programlarımda iddialı
parçalarım vardır. Bunları aynı programda iki kere çaldığım çok olmuştur. Sevilmelerinde
benim de hissemin bulunduğunu zannettiğim şarkılar ise: My Little One, Luna Caprese,
Green Fields, Oh Carol, Pretty Blue Eyes, I'te Vurria Vasa, Angustia, C'est Ecrit
Dans la Ciel, My Home Town ve Segretamente'dir."
[7]
Bu programın o sıralar
en çok izlenen program olduğu, dönemin bir magazin dergisinde şöyle anlatılır:
"Bilihassa kız talebeler ile salı günleri toplanan sosyetenin hanımları,
dedikodudan bile vazgeçebilecek kadar bu programın müptelası olduğunu açıklamaktadırlar.
Bakın Şişlili bir hanım şöyle diyor: 'Biz kolej mezunları her perşembe saat 3-4
arası birimizin evinde toplanıp eski günlerimizi hatırlardık. Fakat Çay Saati
[programı] salı günleri yayınlanmaya başladıktan sonra biz de toplantı günlerimizi
salıya aldık. Çünkü burada çıkan plakları başka hiçbir programda bulup dinleyemiyoruz." Şarkı sözü yazarlığının başlaması: Fecri Ebcioğlu şarkı sözü
yazarlığına başlamasını şöyle anlatır: "Hollanda'dan Türkiye'ye dönüyordum.
Yıl galiba 1960'dı. Fransızca bir parçayı
mırıldanırken, aklıma geldi. Neden her millet kendi dilinde söylüyordu şarkıları?
Biz neden denemiyorduk? Ardından da bu Fransızca şarkıya Türkçe bir söz yazmak
geldi içimden [orijinali bir Bob Azzam parçası: C'est Ecrit Dans Le Ciel] . Uçak
biletini çıkarıp arkasına 'Bak Bir Varmış Bir Yokmuş'u yazmaya başladım. Türkiye'ye geldim. İlham
Gençer Çatı'daydı. Bir arkadaşla oraya gittim. Benden şarkı istiyorlardı. İlham
da piyanoya davet etti. Yarı ciddi, yarı şaka, ama çoğu şaka olarak: Eğer Fransızca
bir şarkıyı Türkçe dinlemek isterseniz söylerim, dedim. Oradakiler gülmeye başladılar.
Çünkü dinleyiciler tümüyle şaka zannetmişlerdi. Ben çalıp söylemeye başladım.
İşte başlayış o başlayış. O gün 11 kez söylediğim bu şarkıyı İlham Gençer plak
yaptı."
[8]
İlham Gençer, Fecri'nin ardından bu şarkıyı sahibi olduğu Çatı'
kulüpte repertuarına alarak seslendirir. Üçlüsüyle: Kontrabasta Mehmet Karatosun,
bteride Ali Çetinkaya ve piyano-vokalde İlham Gençer. Fecri Ebcioğlu ekliyor:
"O günden sonra mekteplerde müzik saatlerinde hep Bak Bir Varmış Bir Yokmuş
söylendi."
[9]
Ama Fecri Ebcioğlu asıl
büyük bombayı 1964 yılında Adamo ile patlatacaktır. Bu şarkının öyküsünü Fecri
Ebcioğlu'nun anlatımıyla aktaralım: "Adamo'nun Atlas Sineması'nda konseri
vardı. Sunucu Erkan Yolaç'tı. Her ikisine de sıkı sıkı parçanın sözlerini benim
yazdığımı söylememelerini tembihledim. Çünkü yuhalanmaktan korkuyordum. Programın
sonlarına gelindiğinde Adamo birdenbire 'Her Yerde Kar Var, Kalbim Senin Bu Gece'
diye başladı söylemeye. Salonda 'tık' yok. Adeta yerin dibine girdim. Ceketimin
içine girme kaabiliyetim olsa inanın girerdim. Yerimde büzüldükçe büzüldüm. Şarkı
bitti, yine 'tık' yok. Aradan birkaç saniye geçti ve müthiş bir alkış koptu. 'Bir
daha isteriz… Bir daha,' diye inliyordu salon. Adamo ikinci kez seslendirdi parçayı.
Şarkı biter bitmez omuzlara alınıp sahneye taşındım. Orada bir kez de beraber
söyledik şarkıyı. Daha sonra bildiğiniz gibi bu şarkım da 1 numara oldu. O günden
sonra yabancı şarkılara rağbet azaldı. Bütün gençlik Türkçe sözlü parçalara yöneldi…"
[10]
Salvatore Adamo İstanbul
turnesinden dönüşünde, play-back üzerine türkçe sözlerle "Tombe la Neige"
parçasını kaydeder. Artık Türkiye'de en fakir semtlerden, en zengin semtlerine
kadar herkesin ağzında bu şarkı vardır: "Her yerde kar var, kalbim senin
bu gece." Bu plak Türkiye'de o güne kadar en çok satan şarkı ünvanını kazanır
[bir kaynakta bu sayının 34.000 olduğu yazıyor].
[11]
Fecri Ebcioğlu'nun şarkı
sözlüğü iimparatorluğu büyümektedir: "Adamo'dan sonra 16 yaşında bir Belçikalı
çocuk geldi [Luigi]. Ona da 'Sensiz' adlı parçayı yaptım. Besteyi o getirmişti.
'Sensiz' de bir numara oldu. Ve bu işi bir buçuk yıl daha sürdürdüm. (…) Dario'yu
[Moreno] askerde dinlerdik biz. Ve adını da 'Doro' takmıştık. Bir gün bana bir
mektup yazdı. 'Ben Türküm. Niye benim parçalarımdan birine Türkçe sözler yazmıyorsun,'
diyordu mektubunda. 'Gel görüşelim,' diye mektup yazdım. Üç ay sonra geldi ve
Hilton'da buluştuk. Bana iki şarkısını verdi. Bir gün kotrayla gezintiye çıktığımda
onun plağını yanıma aldım ve yarım saat içinde iki şarkıya da Türkçe sözler yazdım.
Bunlar 'Deniz ve Mehtap' ve 'Her Akşam Votka, Rakı ve Şarap'dı. Tabii bunlar da
bir numara oldu."
[12]
Her starın arkasında Ebcioğlu vardır! Fecri Ebcioğlu'nun şarkı
sözleri, bir çok pop yıldızının ün kazanmasında önemli rol oynar. Çoğuyla da yakın
arkadaşlıklar kurar. Ajda Pekkan'la tanışmasını şöyle anlatır: "Yıl 1961'di
yanılmıyorsam… Caddebostan'daki Ozan Kulüp'teydim. Yanıma bir genç kız yanaştı.
Benimle tanışmak istediğini söyledi. Bu sıkça karşılaştığımız olaylardandı. Ama
onu kırmamak için kabul ettim. Ertesi günü, İstanbul Radyosu'nun bir stüdyosunda
Şerif Yüzbaşıoğlu'nun piyanosu eşliğinde diledik onu. Şarkıyı söyleyen kız Ajda'ydı.
Ajda Pekkan'ın başarılı bir şarkıcı olacağına o gün karar verdik." Ajda Pekkan
yeteneklerine ikna ettiği Fecri Ebcioğlu ile sinema yıllarında da irtibatını hiç
koparmaz.1965 yılında kendine ait ilk plağı olan "Her Yerde Kar Var / 17
Yaşında" piyasaya sürüldü. Fecri Ebcioğlu'nun yabancı şarkılar üzerine yazdığı
bu Türkçe sözlerle ülkemize benimsettiği "aranjman" tarzının bu en büyük
starı, Adamo'nun ünlü şarkısını yine Adamo gibi Fransız Ajda Pekkan anlatıyor:
" Kardeşim Semiramis eğer sanat hayatına devam etseydi, beni sollayabilirdi...
O yıllarda Semiramis'e bazı teklifler geldiğinde, 'Neden bana gelmiyor' diye kıskandığım
çok olmuştur... Hele rahmetli Fecri Ebcioğlu benim için yazdığı 'Bu Ne Biçim Hayat'
şarkısını Semiramis'e verdiğinde müthiş bozulmuştum... " Bu işbirliği iyice
gelişecek, 1967 yılında Ajda Pekkan," Ebcioğlu'nun yazdıkları dışında Türkçe
sözlü şarkı söylemez" mealinde bir sözleşme bile imzalayacaktır! Bu güçlü
beraberlik Ajda'nın 1969 yılında Fikret Şenes'i tanımasına kadar devam eder. Alpay, geçtiğimiz yıl
yayınlanan (ve başlığını da bir Fecri Ebcioğlu şarkısından alan) Eylül'de Gel
adlı anılarında Fecri Ebcioğlu ile beraberliğini ayrıntılı olarak aktarır. Tanışmalarının
tarihi Alpay'ın ilk plağı olan "Norma" dönemine kadar uzanır. İşbirlikleri
ise Cennet Yolu ile başlar. Bu plağın kaydını Alpay şöyle anlatıyor: "Fecri
Ebcioğlu aradı ve 'Cennet Yolu' şarkısını bitirdiğini, altyapısının kaydedildiğini
söyledi. Benim de İstanbul'a stüdyoya girip, şarkıyı söylemem gerekiyordu. Ertesi
gün [Ankara'dan] İstanbul'a uçtum. Ve 45'liğin iki şarkısını o gün söyleyip işime
bitirdim. Plağın A yüzünde 'Cennet Yolu', B yüzünde de
'playback'i Avrupa'dan gelmiş olan 'Dur Dur Gitme' yer alıyordu. Müzikal
denge de aynı gün bitirildi. Fecri Ebcioğlu uçuyordu, 'Harika! Harika!' diye bağırarak.
Çok heyecanlı, heyecanını dışa yansıtan bir insandı. Tam bana uygun…" Cennet
Yolu'nun başarısının Gaskonyalı Toma'da nasıl kutlandığını öğrenmek için çaresiz
anıları okuyacaksınız, burada yerimiz kısıtlı bilidiğiniz gibi…
[13]
Şarkı sözlerini nasıl
yazardı diye sorduğumuzda kızkardeşi Ümran Oz şöyle yanıtlıyor: "Sözler birden
aklına gelirdi. Elinde ne varsa, genellikle de bir sigara kutusunun arkasına yazardı
hemen. Sonra temize çekerdi." Müzik çevrelerinin vazgeçilmez şahsiyeti! 1960'lı yıllarda popüler
müzikle ilgili her taşın altından bir Fecri Ebcioğlu çıkar. Hilton'daki müzik
festivallerinde, Altın Mikrofon yarışmalarında
sunuculuk yapar. Film müzikleri yapar. Bu çalışmalarını şöyle anlatıyor: "Sinema
çok güzel bir olay. Birkaç kez filmlerde misafir aktör olarak rol aldım. Hakkını
vererek yapılmalı sinema. 1963'den 1968'e kadar güzel gördüğüm filmlerin müziğini
yaptım: Acı Hayat, Suçlular Aramızda, Yılanların
Öcü, Susuz Yaz, Bire On Vardı gibi. En çok
Memduh Ün, Osman Seden, Metin Erksan'ın filmlerine fon müziği yaptım. Oldukça
da başarılı buldular. Zaten şu ana bulunduğumuz evi de [Levent'deki ev] oradan
kazandığım parayla yaptım. Müzikleri çeşitli plaklardan derledim. Sonra bir beste
haline dönüştürdüm."
[14]
Fecri Ebcioğlu'nun müzikal
de yazmak istediğini ise Gazanfer Özcan'dan öğreniriz: "Rahmetli güzel arkadaşım
Fecri'nin 60'lı yıllarda, yani tiyatromuzun kurulduğu günlerde gerçekleştirmek
istediği bir arzusu vardı. Yazdığı bir müzikali tiyatromuzda sergilemek. Nitekim
bir proje de getirdi. Fakat çok yeniydik. Lâyıkıyla gerçekleştiremeyeceğimizden
korktuk. Getirdiği proje maalesef türümüze uygun değildi. Olmadı olamadı vesselam.
Ama hâlâ bu içimde bir uktedir. Sevgili Fecri keşke sağ olsaydın da bize projeler
getirseydin."
[15]
Aynı yıllarda radyo programcılığına
da devam etmektedir. 1967 yılında İstanbul Radyosu'nda her pazar sabahı 10.30'da
"Dinleyici İstekleri" programını hazırlıyor ve sunuyor. O yılların Ses
dergisine bu mesleğin sorunlarını şöyle anlatıyor: "Bir disk-cokey mikrofon
önünde gayet rahat hareket etmelidir. Fakat dinleyiciyi aldatamazsınız. Hele Türkiye
gibi dinleyicilerin programları her memleketten daha fazla dikkatle takip ettikleri
bir ülkede. Bir falsonuzda bakmıysınız, yüzlerce mektup birden hatanızı yüzünüze
vurmak için gelmiş." Mektup konusu açılmışken,
Fecri Ebcioğlu'nun haftada ortalama altı binden fazla mektup aldığını da hatırlatıp
devam edelim: "Dinleyicilerim en
mahrem dertlerine kadar bana açılıyorlar. Altı yıldır onların dert ortağı gibi
bir şey oldum.."
[16]
Hani merak eden vardır
diye söylemeden geçmeyelim. Fecri fotoğraflarında da görüldüğü gibi top sakallı.
Bu tür sakalın öncülerinden biri. Sezen Cumhur Önal, "Ben top sakal bıraktığımda
benim dışımda Bedri Koraman, Öztürk Serengil, Ümit Deniz ve Fecri Ebcioğlu'nda
bu tip sakal varadı," der bir yerlerde. 1960'ların başlarında dergi ve gazetelerin
dedikodu sayfalarına baktığımızda top sakallıların sayısının hızla arttığına tanık
oluruz. Özellikle gece hayatıyla ilgilenenler, disko işletmecileri bu tür sakal
bırakmışlar. Demek ki o zamanın "trendy" durumlarından biri! Televizyon Programcılığı Fecri Ebcoğlu'nun en önemli
yanlarından biri de Türkiye'nin ilk TV sunucusu olmasıdır. İTÜ Televizyonunda
1956'dan başlayarak aralıklı olarak programlar yaapmıştır. Halit Kıvanç, "Ebcioğlu
Show" u, Türkiye'nin ilk TV showu olarak gösterir. "1960'lar TV'de showların
başladığı zamanlardır. 1960'dan sonraki yıllarda gelişen müzik-eğlence Fecri Ebcioğlu yazdığı
şarkı sözleriyle müzik tarihimizde ölmezleşmiştir. Ama Fecri'nin TV alanında da
büyük öncü olduğunu hemen kaydetmemiz gerekir. Bir İTÜ-TV yayınında Ebcioğlu,
Gönül Yazar'ı kamera karşısına yerleştirmiş, içerden aynı şarkıcının o zamanki
45'lik plağını pikaba koymuş, Yazar'a da 'Plaktaki sesi duyar duymaz şarkıyı söyle'
demişti. İşte bu, TV tarihimizde 'ilk playback şarkı yayını' olmuştu. Öylesi ilkel
koşullar içinde Batı'nın playback'ini amatör bir deneme TV'sinde gerçekleştirmek,
aslında bunu düşünebilmek büyük olaydı."
[17]
Kendisi ise bu programların
1965 yılında geldiği noktayı ve yaratatığı etkileri şöyle anlatıyor: "Program
Cuma akşamları yayınlanıyordu ve o gecelerde sokakta insan kalmıyordu. Herkes
bunu seyretmek için TV'lerinin başına koşuyordu. Olmayanlar da komşularına gidiyordu.
Ama program da güzeldi. Zeki Müren, Ajda Pekkan, Tanju Okan, Ayten Alpman, Öztük
Serengil, Altan Erbulak, Müjdat Gezen, Suna Pekuysal gibi ünlüler benim programımda
yer almak için sıraya girerlerdi. Üstelik masraflarını da kendileri yaparlardı.
1968'de TRT kuruldu ve beni oraya transfer ettiler. Erşan Başbuğ'la birlikte [Yedi
Tepeden adlı bir] program yapmaya başladık. Daha ileri senelerde 'Biz Bize' programında
sunuculuk yaptım. O programın başlangıç ve bitiş müzikleri benimdi. Türkiye'de
bir şov programının açılış ve kapanış şarkılarını yazan ilk benim. Bu program
sayesinde Ali Kocatepe, Yeliz, Nilüfer, İlhan İrem gibi yetenekli sesler müzik
dünyamıza katıldı."
[18]
Bu programlar 1978'da Laf Lafı Açar, 1984'de ise Hatıralar
adıyla devam etti.. Haluk Özözlü de o günlerin
tanığı olarak şunları aktarıyor: "O yıllarda İstanbul Üniversitesi siyah
beyaz deneme yayınları yapardı yarım gün. Bu yayınlarda ekrana Fecri Ebcioğlu
çıkardı. TV öylesine yeni, bir o kadarda ilginç karşılanmıştı ki, beyaz eşya türü
satış yapan dükkanlar vitrinlerine bir TV koyarlar, dükkanın dışında biriken topluluk
sesi duymasalar bile vitrin önünde bekleşirler, merakla seyrederler, aralarında
fikir beyan edenler olurdu. Dükkanın önü aşırı kalabalıklaşınca da mağaza ilgilisi
TV yi kapatır kalabalığın dağılmasını sağlar, sonra yeniden açar, yeni kalabalıklar
toplardı." Son yılları Fecri Ebcioğlu'nun kişiliğinin
ipuçları çeşitli anılarda dile getiriliyor. Duygusal, heyecanlı ve yumuşak kalpli
bir insan olarak anlatılıyor. Müzik ve futboldan sonra çiçeklere de çok meraklı
olduğunu öğrenmek benim için ilginç bir ayrıntı olmuştu. Çapkınlığı ve aşkları
ise artık tarihin sisleri altında saklı kalacak bir efsane. Özel yaşamında bu
denli çapkın olan Ebcioğlu'nun kızkardeşleri söz konusu olduğunda çok kıskanç
oluşu ise ilginç bir çelişki. Fecri Ebcioğlu 58 yaşında
felç geçirdi. Boynundan aşağısı tamamiyle felç oldu. Çapa Hastanesi'nde uzun süre
yattı. Hiç ihtimal verilmemesine rağmen, büyük bir azimle çalışarak iki yıl içinde
ayağa kalktı ve yürüdü… Suadiye'deki evinden Etiler'e taşındı. Yakın arkadaşları
hep çevresindeydi: "Cenk Koray, Cemil Kıvanç, Erdöl Boratap, Ali Kocatepe,
Erşan Başbuğ, Alpay, Salim Dündar her fırsatta kendisini ziyaret ederek, ünlü
müzik adamını hayata yeniden döndürdüler."
[19]
Ebcioğlu, Levent'deki bu evde her çarşamba arkadaşlarına davet
verirdi. Ailesi bu isimlere ek olarak, en yakın arkadaşları arasında Emin Cankurtaran,
Erkan Yolaç, Altan Erbulak, Namık Sevük, Ergun Sav'ın da bulunduğunu vurguluyor. Fecri Ebcioğlu 62 yaşında,
6 Mart 1989 tarihinde Levent'de şimdi adı Fecri Ebcioğlu Sokak olan sokaktaki
evinde bir kalp krizi sonucu öldü. O da hepimiz gibi bir vardı, bir yok oldu…
Popüler müzik tarihimizde bıraktığı önemli izler adını bizimle birlikte yaşatıyor. Bu yazıda kaynağı belirtilen yayınlar dışında,
Fecri Ebcioğlu'nun kızkardeşleri Ümran Oz ve Nevsal Kayaman'ın anılarına başvurulmuş,
ayrıca onlar tarafından verilen (çoğunun üzerinde tarihi ve kaynağı belirtilmemiş
olan) kupürlerden yararlanılmıştır. [1] Ses, 6 Nisan 1967 [2] Gazanfer Özcan, "Fecri Ebcioğlu'nu anarken," Vatan, 30 Ekim 2002 [3] Ergun Sav, Nostaljik Muhabbetler, Bilgi Yayınevi, Ankara 1993, s. 53 [4] Ergun Sav, agy s. 53-54 [5] Ses, 6 Nisan 1967 [6] Mete Kuranel, "Fecri Ebcioğlu," (Popüler) Melodi, 18 Nisan 1961 [7] Mete Kuranel, "Fecri Ebcioğlu," (Popüler) Melodi, 18 Nisan 1961 [8] Telemagazin, 1984 [9] Mario Levi'nin konuşması, Cumhuriyet Dergi, 13 Aralık 1987 [10] Emel Uysal'ın röportajı, Haftanın Sesi, 1987 (?) [11] Ses, 26 Ekim 1968 [12] Emel Uysal'ın röportajı, Haftanın Sesi, 1987 (?) [13] Alpay, Eylülde Gel, Doğan Kitap, İstanbul 2004, s. 97 [14] Emel Uysal'ın röportajı, Haftanın Sesi, 1987 (?)
[15]
Gazanfer Özcan, agy [16] Ses, 6 Nisan 1967 [17] Halit Kıvanç, İTÜ'de TV, 50. Yıl Anısına, İstanbul 2002, s. 35, 37. (Kitapta bir dergiden aktarılmış Fecri'nin bir TV Show'unun yapılış öyküsü var: s. 38-39) [18] Emel Uysal'ın röportajı, Haftanın Sesi, 1987 (?)
[19]
Doğan Şener, "Haydi Ebcioğlu," Güneş, 8 Şubat
1987 |