YARIŞMALAR UMUTTU! YARIŞMA BİTTİ HERKES
UNUTTU...
Tüm yarışmalar bir umuttur. İster güzellik yarışması, ister
sinema artisti yarışması ve ister müzik yarışması olsun. Yarışmalar az sayıdan,
çok sayıya kadar tüm kesimlerde yeni bir başlangıcın umududur. Kazanmak için ne çabalar gösterilir. Amaç ses getirmek hatta
birinci olmak değil midir? Peki kazanınca neler olacaktır. İşte o aşamadan sonrasını
kimse bilemez. Kazanmak her zaman kazanmak mıdır? Yine bilinmez. Bunu ancak
yıllar gösterir. O yıllar ki hem sanatçıya hem de ona oy veren, gönül veren
seyircisine verdiği değerin gerçek ölçüsünü gösterir.
Ülkemizde bir yarışma enflasyonunun yaşandığı
gerçek. Aynı anda çeşitli televizyon kanallarında birden fazla müzik, bir o
kadar da çeşitli yarışmalar yayınlanmakta. Popstar, Türkstar, Akademi İstanbul
gibi müzik (şarkıcı yetiştirme) yarışmasının oldukça geniş bir izleyici
potansiyeli var. Komediye yönelik yıldızlar yaratmayı amaçlayan Türkiye’nin
yıldızları yarışması ile BBG, Biz Evleniyoruz gibi daha çok hanımlara yönelik programlar ise tamamıyle vakit
geçirici.
İşte umutlar bu yarışmalarla başlıyor. İnsanların
işsizlik oranının arttığı Türkiye’de gençlik "ne yapsam da ne yapsam" diye
düşünüyor. Özel TV kanalları da aynı şeyi düşünüyor. Ne yapsam da ne yapsam?
Gençlik geleceği için ünlü olmak ve para kazanmak isterken, televizyon
kanalları da Reyting denilen izlenme oranlarını arttırmak dolayısıyle de reklam
gelirlerini güçlendirmek yolunda çabalıyorlar. Ya izleyiciler? Onlar da
heyecanla izliyorlar. Yani farkında olmasalar bile hoşça vakit geçiriyorlar.
Nereye kadar tabii ki bir yarışma bitip bir sonraki yarışma gelene kadar.
Ya eskiden böyle miydi? Yani 1960'larda 1970'lerde? Tabii ki
hayır. Bugün yaşı 15-25 arasında olanlar bilmezler diye biraz
anlatayım dedim. Başlığımda "Yarışmalar bir umuttur" dedim. Evet
gerçekten umuttu. Ya şimdi. "Yarışma bitti herkes unuttu" denilebilir. Ama o eski yarışmalardan sonra unutulmayanlar gerçekten çoktu. Ve
müzik
yarışmalarında zirveye çıkanlar hayli fazlaydı. Ayrıca bu yarışmaları
yaşayanların ve izleyenlerin hatta oy verenlerin ilgileri de aradan 30-40 yıl
geçmesine rağmen hayli fazlaydı. Çünkü o yarışmalar rating yarışmaları değildi.
1964 yılında ülkemizin şampiyon olduğu Balkan Melodileri
Müzik Yarışması'nda folklorik şarkılarımızın
batı müziği versiyonlar ile onları seslendiren Erol Büyükburç, Tanju
Okan, Tülay German bu ülkeye sadece yarışma kazanmaktan daha da öte bir onur
kazandırmadılar mı? Fazla değil sadece kırk yıl öncesine gidelim. 1965 yılında Hürriyet Gazetesi'nin öncülüğünde
başlatılan Altın Mikrofon Yarışması'nın izleri halen var. Bu müzik yarışması birçok sanatçının ünlü olmasını sağlamış. Ama o anla kalınmamış ünleri 40 yıl
sonrasına taşıvermiş. İşte 8 Şubat 2004 de aramızdan erken yaşta ayrılan bir dev sanatçı
Cem Karaca da bunlardan biri değil miydi? Onun dev eseri yine
müthiş yorumuyla hala belleklerde ve yüzlerce yıl daha hafızalardan silinmeyecek olan
"Emrah" değil miydi?
Peki 1974 yılında yapılan Toplu İğne Beste Yarışması'ndan ortaya çıkan Esmeray ve onun unutulmayan yorumu
"Unutama Beni" onu yıllarca zirvede tutan ilk yapı taşları değil miydi?
Ve nihayet yıllarca sonra
gelen Eurovision birinciliğimizi ve yorumcu Sertab Erener, besteci Demir
Demirkan ikilisini de unutmak mümkün mü? Fakat bütün bu saydığımız birincilikler, besteler, hatta ikinci üçüncü
olanlar dahi bir alt yapının ürünüydüler. Çok çalıştılar onlar. Birden bire bu
başarıları elde etmediler. Ama dersiniz ki "Şimdiki yarışmacılardan da
böylelerinin çıkmayacağı ne malum?". Belki kısmen doğru ama her yarışmadan
çıkacak en az 13-15 solist şu anda üç şarkı yarışmasının yaşandığı ülkemizde
daha bir yıl dolmadan 40-45 civarında insanı ortaya çıkartmayacak mı? Bu
yarışma finalistleri ile birlikte elemelere katılan 50.000 kişi yanlış
okumadınız tam elli bin şarkıcı heveslisi, şöhret isteklisi, köşe dönme
düşkünleri bu yollara düşmediler mi?
Ey izleyiciler; ön elemelerdeki elenenleri
görünce, yetenekleri konusunda bize bile ne kadar acı çektirdiklerini beraberce
yaşamadık mı? Yani böyle devam ederse “Ya popçu - ya topçu” tekerlemesi bizi
yıllar boyunca bırakmayacak demektir. Oysa ilk Altın Mikrofon Yarışması'nda sadece 76 yarışmacı
elemelere katılmıştı. (Hem de orkestralarıyla beraber ve donanımlı bir şekilde.
Ayrıca yarışmacılar amatör ve profesyonel olarak birlikte yarışmışlardı.) Şimdi ise en az 50.000 yarışmacı adayı birbirlerini çiğnercesine -Beni
de dinleyin ne olur demekte. (Aralarında işsiz güçsüz, müziği bilen bilmeyen
herkes ama herkes var.) İşte bu bir sosyal
patlamadır. Bunun amacı müzik yarışmasından da, şarkıcılıktan da öte bir
şeydir. İzahı vardır ama ülke için çok üzücüdür. Bu izah şudur; bu işsizler
ordusunun yapabileceği iş olan "Ne iş olsa yaparım abi yeter ki beni
yetiştirin" demektir. Bu durumu devletin çözmesi gerekir.
Bu yarışmalar şu anki
sosyal gidişatın bir ölçüsüdür. İnsanlar ne bulursa oraya koşmaktadır. Yeterki
doysunlar, yeterki para kazansınlar. Türkiye de bu durumda üretim var
denilebilir mi? Üretim olsa bu ülke ihracat yapar, ihracat yapınca ürünleri
tanınır, ülke tanınır ve beğenilir karşılığında bu ülkeye turist gelir refah
gelir. Her mesleği de belirli sayıda ve olabileceği kadar insan yapar. İşçi
işçiliğini, beyaz yakalı beyaz yakalılığını, sanatçı sanatçılığını yapar. Ama üretim
yoksa herkes her işi yapar! "Türkiye'de üretim yoktur"; bu müzik yarışmalarının
sonucunda ortaya çıkan acı gerçektir. Eğer üretim olsaydı bu elli bin genç
muhakkak bir çalışma sahası bulacak ve bilmediği işlere yönelmeyecekti. Şu anda
bence Türkiye'de tek üretim yarışma ve şarkıcı üretimidir. Yine söylüyorum aksi olsaydı bu gençler işlerinden güçlerinden böyle
yarışmalara katılacak vakit bulamayacaklardı. Öyle değil mi? Ağla Türkiyem
ağla.
ERDENER KOYUTÜRK |