Albümün hissiyatına ve moda terimiyle "konsept"ine çok da denk düşen, özenli kapak kompozisyonunu pek beğendik. O sevdiğimiz eski şarkılara gönderilen saygı selamının altını çizercesine, Yaşar'ın smokinli fotoğraflarından, kahverengi tonlardaki çizgilere kadar tüm kapak dizaynı çok ağırbaşlı ve şık. Ama zarf her zaman mazrufa kefil olmuyor malumunuz. Her güncel albümün yegane kozu bir eski hit iken nicedir, o eski hitler üzerinde tepinilmekten bir hal oldular ya, önce kartonetde adını görüp sevindiğimiz şarkının dinleyince karşımıza ne şekil ve şemalde çıkacağını bilemez olduk artık. Günümüz popüler aranjörlerinin en ama en ustalıklı düzenlemeleriyle, şarkılara her şeyden çok kendi imzalarını atma gayretkeşlikleri göz yaşartıcı. Bu uğurda "Sakın Sakın Ha"yı kurban vermiştik en son ve daha daha nicesini daha önce. Bakalım Yaşar, "sevdiği şarkılar"a neleri reva görmüştü ? Dinleyecek ve görecek, daha doğrusu duyacaktık hep beraber. Yaşar'ın bu tarz bir albüm hazırlığı içinde olduğunu öğrendiğimde, doğrusu neler söyleyeceğini epey merak etmiştim. Bu konuda neredeyse hemen her popüler müzik şarkıcısının danıştığı bir isim haline gelen Hakan Eren'e, nasılsa Yaşar da bir gün uğrar ve o, kendisi için en doğru seçilmiş şarkılar koltuğunun altında Hakan Eren'in evinden ayrılırken, ben de en birinci ağızdan albüme hangi şarkıların gireceğini öğrenirim diye düşünüyordum. Nitekim gündeme gelmesine rağmen, nedendir bilinmez, bir türlü Hakan Eren ve Yaşar buluşması gerçekleşmedi ve ben, Yaşar'ın kendi kendine seçtiği şarkıların neler olduğunu ancak albüm çıktıktan sonra öğrenebildim. Ve daha albümü dinlemeden ilk hissettiğim duygu hayal kırıklığı oldu. Eski şarkılarla az çok haşır neşir biri olarak benim de Yaşar'ın sesine ve tavrına yakıştırdığım şarkılar vardı ama bu albüm hiç de o kadar uzun boylu bir araştırma içine girilmeden, çok bildik, çok dile pelesenk şarkılarla hani nerdeyse biraz da gelişigüzel kotarılmış gibiydi repertuar itibariyle. "Her Yerde Kar Var", "Boş Sokak", "Sessiz Gemi" gibi defalarca yeniden söylenmiş, hala da söylenmekte olan şarkılar, bir dönem piyanist şantörlerin bile repertuarlarından eksik etmedikleri türden "banko"lardı. Athena'nın yakın bir zamanda çok da eğlenceli yorumladığı "Senden Benden Bizden"in, ve Hümeyra'dan başkasına asla yakıştıramadığım "Sessiz Gemi"nin bu albümde neden var olduklarını ise anlamakta güçlük çektim. Şarkı seçimi konusunda tek doğru "Kadınım"mış gibi geldi bana. Bir Tanju Okan şarkısını yeniden yorumlamak elbette ki cesaret isterdi, bundandır ki kimse yeniden söylemeye yanaşmamıştı bu şarkıyı ama Yaşar'ın bundan önceki üç albümlük müzikal geçmişine, sesine ve romantizmine çok yakışıyor, o yüzden çok da doğru bir yerde duruyordu bu şarkı. Allahtan, "cover" şarkılar dinlerken hissettiğim çok sevdiğim birisinin ağır hastalığına hatta ölümüne şahit olmak duygusunu yaşamadım Yaşar'ın albümünü dinlerken. Her ne kadar şarkı seçimini baştan aşağı yanlış bulsam da, son kertede özenli ve "edepli" düzenlemeleriyle şarkıların ziyan zebil edilmediğini görmekten sevinç duydum. Yaşar'ın zaman zaman kendi şarkılarında kapıldığı "Türk usülü flamenko yorumcusu" üslubunu bu albümde hiç kullanmayarak, düzenlemelerin suyuna gitmesini, sakin ve tertemiz okuyuşla, albümün genel ağırbaşlı havasını bozmamasını takdire şayan bulduğumu ifade etmek isterim. Albüm baştan aşağı su gibi akıp gidiyor ve siz hala bu şarkılardan sıkılmayanlardansanız, şarkıların size hatırlattıklarıyla anılarınızın arasında şöyle bir dolaşıp geri dönüyorsunuz. Sizi hiçbir "çastara çastara" ritm, "kick", "gagala gugala sample" rahatsız etmiyor, keyfinizi kaçırmıyor. Adeta albümün "konsept" ine uygun olarak, altmışlı ve yetmişli yılların o muazzam orkestralarından ve solistlerinden biriyle bir kırk-kırkbeş dakika geçiriyorsunuz. Hepsi bu. Eğer yaşınız biraz küçükse, bu albümü Nilüfer'in "Geceler" albümünün "cover"ı niyetine de dinleyip, nostalji nostaljisi yapabilmeniz de mümkün tabii. Netice itibariyle, çok parlak, çok yeni bir buluş değil belki eski şarkıları yeniden söyleyerek bir albüm yapmak ama, Yaşar gibi kendi şarkılarıyla ve tırnağıyla kazıyarak bir yere gelmiş, günümüz popüler müziğinin önemli isimlerinden biri için neresinden baksanız risk anlamı taşıyan böylesi bir albüm yapmak da hatırı sayılmayacak bir şey değil. Hele hele Ajda Pekkan, Hümeyra, Tanju Okan gibi her biri bir köşe taşı taşı olmuş isimlerin şarkılarını söylemeye kalkışmak büsbütün cesaret işi. Yaşar bu riskin altından başarıyla kalkmış. Muhtemelen bu bir "ara albüm" statüsünde kalacaktır Yaşar'ın müzikal kariyerinde ama, yine de gönül isterdi ki böyle bir işe soyunup, bu kadar risk almışken, daha fazla mesai harcayıp, "bir bilen"e de danışarak, araştırıp, uğraşarak, daha kendisine yakışacak şarkılarla karşımıza çıksaydı. Son
olarak, "O gemide ah ben de olsaydım," gibi dillere marş olmuş bir
cümlenin neden "Ah o gemide ben de olsaydım,"a
dönüştürüldüğünü, bu kadar yerleşmiş, kabul görmüş kelime ya da cümlelerin
neden gereksiz bir bilmişlikle değiştirilmek istendiğini sorabilirim ama, öküzün
altında buzağı aramaktan hoşlanmam, bilirsiniz. Ertan Anapa'nın
unutulmaz "Benim Bütün Dualarım Seninle"sinin unutulmaz Sezen
Cumhur Önal sözleri yerine, "Benim Bütün Rüyalarım Seninle"
şeklinde, benzer ama çok farklı sözlerle albümde neden yer aldığını da Sezen
Cumhur Önal'ı az çok tanıyan herkes tahmin edebilir, o konuya hiç
girmiyorum. Malumunuz bu bir dedikodu yazısı değil, albüm eleştirisi. Bu eleştiriyi
de yukarılarda bir yerlerde bahsi geçen piyanist şantör klasiklerinden biriyle
bitirmek isterim : "En güzel günler, en güzel geceler sizlerin olsun,
allaaaasmalladık !" |